Nükleer Enerji Propaganda Kurbanı

NÜKLEER ENERJİ PROPAGANDA KURBANI

Nükleer santral yapımındaki 30 yıllık gecikmenin Türkiye’yi ekonomik olarak büyük kayıplara uğratmasının yanı sıra, teknoloji üreten bir ülke olmamızı da engellediği belirtildi. Yeni teknolojilere karşı toplumda bir ürkeklik bulunduğuna dikkat çeken Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Güngör Gündüz, “Ben doktoramı nükleer mühendislikte yaptım. Doçentliğimi de aynı daldan verdim. Nükleer teknolojinin değişik dallarında ve ‘nötron aktivitesi analizi, radyasyon kimyası, nükleer reaktör kalkanı, nükleer yakıt yönetimi’ konularında yurt dışı yayınlarım oldu. Sekiz on yıldır ‘yeni jenerasyon nükleer yakıtlar’ üzerine yayınlar yapıyorum” diyor. Ne oldu bu millete? Prof. Gündüz, nükleer santrallere karşı çıkanlara ilmî bir meydan okuma ile, “Bütün bunları konunun uzmanı olarak söylüyorum” diyerek, şu açıklamaları yapıyor: “Savaş alanlarında korkusuz olmanın eşsiz misallerini gösteren Türk toplumunun teknolojiden bu kadar korkmasını, nükleer reaktörlere de bu korkuyla yaklaşmasını anlamak zor. Bilime ve teknolojiye olan katkımız arttıkça sanırım bu konuda çektiğimiz güçlükler halkımızda yeni bir zihniyetin oluşmasına yol açacak ve yeni teknolojiler konusunda daha cesur davranabileceğiz.” Çoğu ülkede bugün için nükleer santrallerin kömür ve hidroelektrik santrallerine yardımcı öge olarak kullanıldığına dikkat çeken Prof. Güngör Gündüz, “İleride pek çok ülkede nükleer santraller enerji üretiminin ana ögesi olacak. Fransa’da şimdeden nükleer santraller enerji üretiminin ana ögesi durumunda. Fransa enerjisinin yüzde 78’ini nükleer santrallerden elde etmekte, hem de bazısının turistik bölgelerde bulunduğu reaktörlerden. Nedense Greenpeace, eylemlerini bizde yoğunlaştırmaktadır”şeklinde konuştu.

 

“Nükleer santral risksiz ve güvenli”

 Hiçbir nükleer reaktörün etrafa radyoaktif madde saçmadığını ifade eden Prof. Dr. Güngör Gündüz, “Nükleer reaktörlerden çıkan radon gazının radyoaktivitesi dikkate alınmayacak boyuttadır. Radon gazı asal bir gazdır; kimyasal tepkimelere girmez. Akciğerimize girse bile hiçbir etki yapmadan çıkar. Nükleer reaktörlerde kaza riski de yok denecek kadardır. Bütün reaktörler deprem veya hava saldırısı gibi darbelerde otomatik olarak kendini durdurur. Nükleer reaktörler kendi kendilerini denetler. Sovyet teknolojisi ile yapılan Çernobil’deki kaza da fisyon (dengesizlik) kazası değildir. Ayrıca Çernobil kazasından sonra son derece güvenli santral teknolojileri geliştirildi. 1980’li yıllardan itibaren nükleer reaktör teknolojisinde devrim sayılabilecek değişimler oldu” dedi.

 

“Ebemin tekniğiyle olmaz” demişti

Bugün uzay teknolojisinin epeyce uzağında olduğumuzu ifade eden merhum iş adamı Sakıp Sabancı, “Attırdığımız uydularda emeğimizin gittikçe artmasını diliyorum. Uzay teknolojisine sırt çevirmemiz düşünülebilir mi? Nükleer santraller nükleer teknolojinin lokomotifi durumunda. Nükleer santralleri geciktirerek, bu üstün teknolojiye sırt çevirmiş oluyoruz. Fisyon reaktörlerinde deneyim kazanamayan bir toplum daha ileri olan füzyon teknolojisini nasıl alacak? Hibrid (ikili sistem) reaktörler kurulursa bunlara hazırsızlıksız mı yakalanacağız?” diyor. Sabancı’nın deyişiyle: “Ebem zamanının teknolojileri ile ilerleme olmaz. Çevre için nükleer reaktörleri savunmalıyız. İlerleme için nükleer teknolojiyi geciktirmeden almalıyız.”

TÜRKİYE GAZETESİ I 5 ARALIK 1998

 

 

Dosyalar