HASRET-İ İSTANBUL

HASRET-İ İSTANBUL 
 
Cancağızım, gün döner yine sana gelirim, 
Kıyılarına çarpar, inci mercan veririm. 
Mızraplar tellerinde, bense sende eririm, 
Sorsalar bana seni, âh! Nereden bilirim? 
 
İlim döken divide hokkanın cengi gelse, 
Yalaz saran nefese su deyi, bengi mi var? 
Dudağın arasına zürkatin rengi gelse, 
Hasreti düğümleyen başka nirengi mi var? 
 
Kiriş geren kuşağın okunda huş tüyü mü, 
Temren gören ümidin vurulma huyu mu var? 
Koynundaki lâlenin yaprağında büyü mü 
Kanayan damarında gülistan suyu mu var? 
 
Teldeki kırlangıçlar uçmuş mudur göğünde?  
Şu gelen koca bulut, Boğaz'dan içmiş midir?  
Gözünü silen güneş, ibrişim düğününde,  
Turkuaz kaftanına sır verip geçmiş midir? 
 
Üsküdar, saçlarında güneşin çengi mi var? 
Ne giymişsin üstüne; yıldızlı mı, pullu mu?  
Ey serdâr, senden gayrı gönlümün dengi mi var?  
Göğsüme dolan rüzgâr; o da İstanbullu mu? 
 
Sefa Koyuncu