ABD’YLE STRATEJİK ORTAKLIK

ABD’YLE STRATEJİK ORTAKLIK 
 
          Türkiye-ABD Stratejik Vizyon Belgesi ile bölgede yeni bir dönemin başladığından söz ediliyor ki, doğrudur. Tezkere krizinden sonra belirsizlik içine giren ve yalpalayıp duran Türkiye-ABD ilişkileri, bu belge ile yeni bir çerçeveye oturtuluyor.   
           ABD'nin Avrupa ve Avrasya'dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcılığında üst düzey yetkili Matt Bryza'e göre bu belge bir antlaşma değil; Türkiye ile ABD'nin önceliklerini sıralıyor ve çalışma kolaylığı getiriyor. ABD Başkanı George W. Bush'un Ulusal Güvenlik Danışmanı Stephen Hadley, belgeyle Türk-Amerikan ilişkilerini daha güçlü ve daha sağlıklı hâle geldiğini ifade etti. 
            ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean McCormack ise, "Türkiye ile kuvvetli bir ilişki istiyoruz ve öyle bir ilişki var. Ortak Vizyon Belgesi'nde de altı çizildiği gibi biz Türkiye'nin AB üyeliğini ve Kıbrıs'ta çözümü destekliyoruz" açıklamasını yaptı. 
 
             Vizyon belgesi ana hatlarıyla şöyledir: 
             1- Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünün esas alınması ve gâye edinilmesi. 
             2- Terörle küresel mücadelede (PKK dahil) ortak tutum ve etkili iş birliği. 
             3- Uyuşturucu ve insan kaçaklığıyla mücadelede iş birliği. 
             4- Orta Doğu'da demokratikleşme sürecine katkı. 
             5- Afganistan ve Orta Asya'da ortak ekonomik alan oluşturulması. 
             6- NATO zemininde askeri iş birliği ve ortak hareketin esas alınması. 
             7- Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinin desteklenmesi. 
             8- Kıbrıs meselesinde ortak tutum geliştirilmesi. 
             Belgede yer alan maddelerin büyük bir kısmının öteden beri Türkiye'nin arzu ettiği ve dile getirdiği hususlar olduğu görülüyor. Yeni gibi görünen "Orta Asya'da ortak ekonomik alanlar oluşturulması" maddesi ise bir Türlü istenen seviyeye getirilemeyin Türk Dünyası ile ilişkilerimizin güçlenmesine vesile teşkil edebilir. 
 
               Niçin ABD'yle ortaklık? 
               Günümüzde ABD'nin, dünyanın süper gücü olduğu tartışma götürmez.
Eğer öyle olmasaydı, dünyanın önde gelen güçlü ülkeleri karşı çıkmasına rağmen ve BM'yi de hiçe sayarak, Irak'ı işgal edemezdi. Bugün için dünyada, benzeri bir fiili gerçekleştirebilecek çapta ikinci bir ülke yoktur.
                ABD'den başka hangi devlet (ABD'nin desteğini almadan) böyle bir işe kalkışırsa, dünya başına yıkılır. 
                - İster kabul et ister etme, ister beğen ister beğenme; realite (gerçek) budur.  ABD bu güce rasyonalist (akıllı) davranarak ulaşmıştır. Kuruluşundan itibaren başkanlık sistemi vardır; bürokrasi yok denecek kadar azaltılmıştır; fen ve teknolojiye yatırım sınırsızdır; dünyanın herhangi bir yerinden bu ülkeye çağrılan bilim adamı, hiçbir bürokratik engelle karşılaşmadan, ABD'ye vardığı gün laboratuarında işbaşı yapmaktadır; devletin ana hedefi vatandaşına en ucuz ulaşımı, yakıt-enerji ve haberleşmeyi temin etmektir; bu sosyal yönüyle kapitalizmi yumuşatmakta ve dünyanın değişik ülkelerinden gelmiş olsalar bile her vatandaşının, önce ABD'nin çıkarları için çalışmasını sağlamaktadır.
Kısacası ABD'de çark iyi işlemekte ve karşılaşılan problemler de yine uzun bürokratik seremoniye gerek kalmadan, pratik yollar bulunarak çözülmektedir.  
                Dünyada, bu fotoğraftaki gibi sistemi tıkır tıkır ve verimli bir şekilde işleyen ikinci bir büyük devlet yoktur.
                Avrupa Biriliği (AB) bürokrasiye boğulmuştur; bir iş için binlerce sayfalık tüzük hazırlanmakta ve önemli kararlar 25 devlet tarafından onaylanmaktadır; bu durum AB'yi ilerletmez, geriletir; Türkiye'deki sistem de Avrupa taklidi olduğu için bürokrasi bataklığının içindedir.  
                 Japonya, ABD'yi örnek alarak, bürokrasisini azaltmıştır; son dönemde  Rusya Devlet Başkanı Putin'in, ABD başkanlarını taklit eder bir tavır sergilediğini de kaydetmeliyiz. Bütün bu tespitlerin ışığında ABD'nin gücünün, dakik ve pratik sisteminden kaynaklandığını söyleyebiliriz. 
 
                 Öğrenecek çok şey var! 
                 Şahsen ABD'nin Afganistan ve Irak işgalini en ağır biçimde eleştirenlerdenim. "Irak'ta Kanlı Şafak" isimli kitabım, ABD'ye öfkenin destanıdır. Bugün de aynı duygular içindeyim ve İslâm ülkelerinden herhangi birine en küçük de olsa zarar vermesi hâlinde en ateşli ABD muhalifiyim. Ancak bu öfkem, gerçekleri dile getirmeme mâni değil. 
                  200 yıllık târihi olan ABD, nasıl oluyor da, başta Türkler olmak üzere binlerce yıllık devlet tecrübesi olan milletlere karşı üstünlük sağlayabiliyor?
                  Avrupa, Rusya, Çin, Japonya ve daha pek çok ülke, niçin ABD'nin gerisinde? 
                  Bu arada, Osmanlı arşivlerine en fazla ABD'li araştırmacıların rağbet ettiğini, Kongre Kütüphanesi'nin Osmanlı el yazması eserleri ile dolu olduğunu ve ABD'nin başkanlık sistemini ve daha pek çok şeyi Osmanlı'dan aldığına dâir ciddi belgelerin varlığını da belirtelim. 
                 Bütün bu sebeplerle başta biz Türkler olmak üzere her milletin, ABD'nin iki asırda geldiği noktayı iyi düşünmesi, derin bir muhasebe yapması ve bu ülkenin, sistemini incelemesi gerekiyor. Nasıl onlar Osmanlı'yı örnek alıp yükseldilerse, bizim de bu ülkeyi süper güç yapan unsurları –bâtıl dini, dinsizlik, vahşet ve ahlâksızlıkları hâriç- alıp faydalanmamız gerekiyor. Sadece bizim değil bütün ülkelerin, ABD'nin teknolojik başarılarından ibret alacağı ve öğreneceği çok şey var…
                 - Neticede eğer PKK'yı bertaraf eder, ticâri ve teknik alanda da yeni ufaklar açabilirse, dünyanın süper gücü ve teknoloji devi ABD ile stratejik ortaklık, Türkiye'nin faydasınadır. 
                 - Tek şart ile bölge ülkeleri ile münasebetlerde -gözü kapalı- ABD'nin dümen suyuna girmemek ve her hâlükârda Türkiye'nin menfaatlerini ön planda tutabilmektir. 
 
      Sefa Koyuncu BHD Haber -  07 Temmuz 2006