BARIŞ İSRAİL İÇİN Mİ?

BARIŞ İSRAİL İÇİN Mİ?
 
           İngiltere ve ABD'nin Orta Doğu siyasetinin nirengi noktası İsrail'dir.
İsrail'i rahatlatmak, geliştirmek ve Büyük İsrail'i oluşturup, bölgeye hâkim kılmak istiyorlar. Bunun için de "Nil'den Fırat'a kadar –Türkiye topraklarının bir kısmı da dâhil- Büyük İsrail"in önünde engel gördüklerini (devlet adamı, iş adamı, gazeteci, yazar, bürokrat, örgüt, devlet vb.) ya etkisizleştiriyor, ya da bir bir ortadan kaldırıyorlar. 
           Osmanlı İmparatorluğu, İsrail Devletini kurmak için yıkıldı. Çünkü, bütün gayretlerine rağmen Osmanlı İmparatorluğu var olduğu müddetçe İsrail Devleti kuramayacaklarını iyi anladılar. İsrail Devletini, uzun yıllar uğraşıp içeriden elde ettikleri hainlerin de yardımıyla Osmanlı İmparatorluğunu yıktıktan ve topraklarını minik parçalara (sun'î devletçiklere) ayırdıktan sonra kurabildiler. 
             Bu tespiti yaptıktan sonra, Orta Doğu'daki projelerin (BOP/GOP) ve savaşların şifresi çözülür ve teorik olarak işin içinden çıkmak kolaylaşır.
             Evet bir de petrol faktörü var; ancak, petrol faktörü Büyük İsrail Projesinden ayrı değildir.
              İngiltere ve ABD'nin bölgede elde ettiği petrol imtiyazlarını (çıkarlarını) koruyacak bir stratejik ortak gereklidir ki o da İsrail'dir. Akıllarınca dünyaya hâkim olmanın yolu da budur. 
 
               İsrail rahata erdi mi? 
               İsrail'in Lübnan saldırısı, muhtemelen çok önceden planlanmış takvimli bir harekâttı. Er, onbaşı bahane. Çünkü saldırının, İngiltere ve ABD tarafından saniye saniye takip edildiğine ve hatta bir ölçüde açıkça yönlendirildiğine bütün dünya şâhit oldu. ABD, açıkça İsrail'e destek verdi; hatta İsrail'den çok İsrailci kesildi.
                İngiltere, geleneksel sinsi siyaseti ve içinde yer aldığıAB kamuoyu sebebiyle, desteğini ABD kadar açık dillendirmedi ancak İsrail'in kurucusu ve hamisi olması zâten bilinen bir gerçek. 
               - Lübnan'da ne yaptılar? 
               - Bunun cevabı şudur: İsrail'i tehdit edebilecek güce ulaşan Hizbullah'ı (akıllarınca) zayıflattılar, uzun süre belini doğrultamayacak hâle getirdiler. Bu arada, bu örgütü topraklarında barındıran ve parlamentosunda temsil imkânı sağlayan Lübnan devlet ve halkını da cezalandırdılar. 
               - İngiltere ve ABD, Filistin'in en büyük destekçisi ve İsrail'in amansız düşmanı Saddam Hüseyin ve Irak'ı, saf dışı bıraktı.   
              - Filistin'in durumu ise zâten ortada. 
              - İran ise nükleer abluka altında. 
              - Geriye kim kaldı? 
              - Suriye, Ürdün mü? 
              - Onların da kıpırdayacak hâli yok. 
              - Şu durumda, İngiltere ve ABD bir ara hedefe ulaşmış görünüyor. 
              - Irak, Hizbullah, Filistin, İran, Suriye tehdidi kontrol altında tutulduğuna göre İsrail bir süreliğine rahat. 
 
              Türkiye'yi nasıl etkiler? 
              Türkiye, coğrafî konumu ve çevre ülkelerle olan târihî bağları sebebiyle bölgenin en kritik ülkesidir.
              Türkiye öteden beri, demokrasisini geliştirme gayretleri ve uluslararası teamüllere ve son yıllarda AB'ye uyumu sebebiyle açık hedef değildir. Ancak teamül dışı birtakım yollarla hedef alınmaktadır.
              Geçmişte ASALA, bugün PKK ve daha birçok yasa dışı örgütlerle zayıf düşürülmek, etkisizleştirilmek istenmektedir. Bu örgütleri Türkiye'nin başına gizli yollarla musallat edenler,
               Irak'a, Filistin'e ve Lübnan'a açıkça saldıranlardan başkaları değildir.
               Yani zayıf buldukları ülkelere açık, Türkiye gibi güçlü ülkelere ise gizli (PKK gibi taşeron örgütler aracılığıyla) saldırıyorlar. Türkiye bu örgütlerle baş etmek için otuz binden fazla insanını ve Anadolu'yu kalkındırmaya yetecek miktarda parasını kaybetmiştir.
               Zaten bu örgütlerin ardında olanların hedefi de budur. Türkiye'nin kalkınmasını, güçlenip bölgede söz sahibi olmasını önlemek.  Türkiye'nin geleceğinde önemli rol oynayacak tehlikelerden biri de Orta Doğu'daki kargaşanın içine çekilmesidir.
               Türkiye bundan kesinlikle uzak durmalı, İngiltere-İsrail-ABD şeytan üçgeninin ağına düşmemelidir. Türkiye'nin öteden beri izlediği bağımsız dış politika sürdürülmeli ve asla savaşın taraflarından biri hâline gelinmemelidir. Türkiye, Orta Doğu bataklığına çekilirse, çırpındıkça batmaya ve silinmeye başlar.
                Bu tehlikeye, "İsrail İntihar Ediyor" başlıklı yazımda da dikkat çekmiştim.
                CHP lideri Deniz Baykal da benzer şeyler söylüyor: 
 
                Baykal'ın uyarısı yerinde… 
                CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, BM kararı çerçevesinde Lübnan'a asker göndermeye hazırlanan Hükümeti uyararak, şöyle dedi: 
                "Türkiye'nin Lübnan'a asker göndermesi, ateş çemberine bir anda karışması anlamına gelir. Bu noktaya olağanüstü dikkat etmek gerekmektedir. Çatışmalar bizi girdaplara sürükleyebilir. Asker gönderme konusu kamuoyunda tartışılmadan karar verilmemeli. Burası Orta Doğu, Türkiye'yi gözü kapalı bu işe sokmayın. Lübnan'da barışın varlığından söz etmek bugün mümkün değildir. Silahlı çatışmanın sona erdirilmesi, ateşkes ve kalıcı bir barış uzun zaman alacaktır. Mevcut kargaşa ortamında Lübnan'a Türk askerinin gönderilmesine kesinlikle karşıyız. BM'nin yeni bir karar alması beklenmelidir". 
                 - Baykal'ın söylediklerine harfiyen katılıyorum.
                 Şartlar olgunlaşmadan, riskler belirginleşmeden, BM yeni bir karar daha çıkarıp, diğer ülkeler harekete geçmeden, Türkiye kahramanlığa kalkışmamalıdır. Lübnan'ın, Türkiye için bataklık olma ihtimâli asla göz ardı edilmemelidir. 
                 - Ha, bu arada ABD Başkanı George W. Bush'un, Başbakan Erdoğan'ı ABD'ye davet ettiğine ve görüşmenin Ekim ayında gerçekleşeceğine dâir haberler var.  
                 - Bu haberin bende bir iyi, bir de kötü iki tedâisi (çağrışımı) oldu. 
                 - İyisi, yani sevindirici olanı, ABD'nin PKK'ya karşı sözlerini nihâyet yerine getirmeye başlaması ve Başbakanı daveti vesilesiyle stratejik ortaklığın teyidi. Çünkü ABD'yle iyi geçinmemizin Türkiye'nin menfaatine olduğuna inanıyorum. 
                 - Haberin bendeki kötü çağrışımı ise Bush'un, Lübnan Başbakanı Fuad Sinyora'yı da, İsrail saldırılarından üç ay önce Beyaz Saray'da ağırlayıp, kendisine övgüler yağdırmış olması… 
 
Sefa Koyuncu  BHD Haber - 16 Ağustos 2006