İPLER KİMİN ELİNDE?

İPLER KİMİN ELİNDE?
 
          İsrail'in Lübnan'a saldırısı dünyanın ikiyüzlülüğünü bir defa daha gözler önüne serdi.
          Lübnan, doğunun da, batının da ihanetine uğradı. 
          İsrail, -ABD'nin Irak işgalinde Bağdat'a olduğu gibi- Beyrut'a tonlarca bomba yağdırırken 6 küsur milyarlık dünyanın gıkı çıkmadı.
          BM Genel Sekreteri Kofi Annan, İsrail'i –Lübnan'ı da suçlayarak- tenezzülen kınadı ve dilinin ucuyla ateşkes istedi.
          Bu istek ise ABD'yi arkasına alan İsrail'e sivrisinek vızıltısı gibi geldi. 
          G-8 denen vampirler ise gece uykusunda –kadın-erkek, bebek-çocuk, genç-yaşlı ayırt etmeksizin- sivil halkın üzerine yağdırılan İsrail bombalarına alkış tuttu. 
          - Nasıl bir dünyada yaşadığımızı, varın siz hesap edin!  Doğu ve batının içler acısı zavallılığına geçmeden önce
          Lübnan'a kısa bir göz atalım: 
          Lübnan İslam orduları tarafından 636'da Hazreti Ömer "radiyallahü anh" zamanında fethedildi.  Sonra sırasıyla Emevi, Abbasi, Mısır hükümdarları, Selçuklular, Eyyubiler ve Memluklerin hakimiyetinde kaldı. 1516'da Osmanlı hakimiyetine geçti ve I. Dünya Savaşı sonuna kadar 400 yıl süreyle Osmanlı idaresinde kaldı.
          Osmanlılar Lübnan'ı merkezden tayin ettikleri bir vali vasıtasıyla yönettiler. Ancak ülkede yaşayan etnik unsurların kendi inanç ve geleneklerini uygulamalarını sağlayacak şekilde teşkilatlanmalarına da fırsat tanıdılar. 
          - Hey koca Osmanlı, hey! 
          - Hey gidi dünya hey! Osmanlı'yı ara ki bulasın! 
          1918'de Fransızlar tarafından işgal edilen Lübnan'ın anası, işte bu tarihten sonra ağlamaya başladı. Tıpkı Filistin gibi. Filistin'in gözyaşları da aynı tarihlerdeki İngiliz işgaliyle başladı ve dinmek bilmedi; hâlâ ağlıyor. 
          Fransızların Lübnan'ı işgali, 1943 Kasım'ına kadar sürdü. 1 Ocak 1944'te, Lübnan'ın bağımsızlığı resmen tanındı. 
          - Çile bitti mi? 
          - Ne gezer! Çilenin katmerlisi bağımsızlıkla (!) başladı. 
          İsrail 3 Haziran 1982'de Londra büyükelçisinin bir saldırı sonucu yaralanmasını (şimdi ise askerinin kaçırıldığını) bahane ederek 6 Haziran 1982'de Lübnan'ı işgal etti. İşgal 1985'te gevşemeye başladı… 
          Independent gazetesinin yorumuna göre, son saldırılar başladığında İsrail Genelkurmay Başkanı'nın işgal yıllarına (1982'ye) gönderme yaparak ''tarihi 20 yıl geriye almaktan söz etti''   ve bu süreç hemen hemen tamamlanmak üzere. 
          - Yani İsrail, 20 yıl önce yarım bıraktığı etkisizleştirme operasyonunu tamamlıyor. 
 
          Araplar niçin sâdece yutkunuyor? 
          CHP Milletvekili emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ'a göre, İsrail'in ilk asker kaçırma olayıyla ilgili olarak Gazze'de sürdürdüğü saldırı devam ederken ikinci kaçırma olayının Hizbullah tarafından yapılamasının arkasında İran var. Şükrü Elekdağ, konu ile ilgili açıklamasında "Hizbullah'ın arkasında İran var.
          Silah ve maddi desteği İran veriyor. Bu gelişme olunca İsrail bu fırsatı değerlendirdi. Çünkü, İsrail Hizbullah'ı yok etmek istiyordu. Fırsat kolluyordu" şeklinde konuştu. Elekdağ, Hizbullah'ın İran'ın elinde bir koz olarak bulunduğunu ve bunu yok etmek için İsrail ve ABD'nin hazır beklediğine işaret etti. Elekdağ, "Asker kaçırma olayı olunca İsrail ve ABD bu fırsatı değerlendirerek, ileride kullanılmaması için Hizbullah'ı yok etmek istiyor. Saldırının temel hedefi, İran vurulduğu zaman elinde kullanacağı bir aracın olmamasıdır" dedi. 
          Arapların saldırılar karşısında suskun kalması konusuna değinen Elekdağ, "Lübnan'da kan gövdeyi götürüyor. Müslüman ülkelere bakıyoruz ses çıkarmıyor. Mısır, Arabistan, Ürdün gibi ülkeler suskun. Seyirci kalıyorlar. Neden? 
          Hizbullah, Şii bir örgüttür ve arkasında İran var. İran, bu Şii kuruluşu kullanarak Orta Doğu'ya egemen olup, ağırlığını göstermek istiyor. Fakat diğer ülkeler Şii hegemonyası istemiyor. Mezhepsel bir durumla karşı karşıyayız" dedi.
          Suskunluğun arkasındaki bir diğer hususun da, Arap ülkelerinin radikal örgütlerden uzak durmak istemesi olduğunu vurgulayan Elekdağ, "Sünni Arap ülkeleri, radikal örgütlerin, kendi ülkeleri içindeki örgütlere misal olabileceğini düşünüyor. Böylece sessiz kalıyorlar. Bu durumda Filistin'in arkasındaki güç gittikçe zayıflıyor" dedi. 
 
          M.Necati Özfatura ise "Arap Dünyasının en güçlü ülkesi olan Mısır her yıl ABD'den 9 milyar dolar yardım almaktadır. Zengin Yahudiler Mısır turizm merkezlerinde eğlenmektedir. Mısır bu felaketlere seyirci kalmaya mahkumdur" diye yazdı. 
 
          Batı Lübnan'ı yüzüstü bıraktı! 
          Independent gazetesi başyazısında, Lübnan ulusunun ihanete uğradığı görüşünü savundu. Saldırılar başladığında İsrail Genelkurmay Başkanı'nın işgal yıllarına gönderme yaparak ''tarihi 20 yıl geriye almaktan söz ettiğini'' hatırlatan Independent, '' bu süreç hemen hemen tamamlanmak üzere. İsrail saldırıları Lübnan'a diz çöktürdü'' diyor ve şöyle devam ediyor: 
          ''Lübnan, daha yakın zamana kadar sedir ağacı devrimi sebebiyle yere göğe konulamıyordu. Anlaşılan Lübnan'ın demokratik devrimiyle ilgili bütün güzel sözler, ''sadece konuşmalardan'' ibaretti. Amerika'nın Lübnan'a ihaneti ise tam bir utanmazlıktır.'' 
          ''Sadece üç ay önce ABD Başkanı George Bush, Lübnan Başbakanı'nı Beyaz Saray'da ağırlamış ve Lübnan halkına övgülerini sıralamıştı. Amerika'nın Lübnan'la dayanışması nerede şimdi?'' 
          Independent, Hizbullah'ın sorumluluğunu kimsenin gözardı etmediğini, İsrail askerlerinin kaçırılmasının açık bir kışkırtma olduğunu vurgularken, ama son olayın iki eşit güç arasında bir savaş olmadığını kaydetti: 
          ''Hizbullah, İsrail'in sık sık bizlere hatırlattığı gibi, 'terörist' bir örgüt. Lübnan topraklarında faaliyet gösteren, mesuliyetsiz bir grup. İsrail ise bir devlet. Eğer İsrail, Hizbullah'ın etkinliğini yok etmek istiyorsa, meşru Lübnan hükümetini destekleyip güçlendirmeye çalışırdı. ABD liderliğindeki uluslararası toplumdan da beklenen buydu. Ama bunun yerine İsrail, Lübnan halkına gaddarca davranırken uluslararası toplum geride bekledi ve zaten alev alev olan Orta Doğu'ya daha çok benzin döktü." 
          Not: Independent'in bir İngiliz gazetesi olduğunu, doğru tespitler yapılan bu makalede yine târihî İngiliz ikiyüzlülüğü ve hilekârlığı sergilenerek, baş sorumlu İngiltere'nin  bütün suçu ABD ve dünyaya yükleyip, kendilerinin ise tereyağından kıl çeker gibi olaylardan sıyrıldığını görmüş olmalısınız. 
 
          Arap Birliğinin merkezi nerede? 
 
          İsrail'in 21 Ağustos 1969 tarihinde Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa'yı kundaklayıp yakmasından sonra İslam ülkeleri başkanları İslam Konferansı Teşkilatını kurdular. Ama  Mescid-i Aksa hâlâ Yahudi işgali altında… 
          Bir de Arap Birliği var. Arap Birliği (Arap Ligi), 22 Arap ülkesinin üye olduğu milletler arası bir örgüt. Arap Birliği; Mısır, Irak, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Suriye ve Yemen devletleri tarafından 22 Mart 1945'te kuruldu. 
          - Peki ya Arap Birliğinin merkezi nerede? 
          - Kahire'de. 
          - Yani şu, her yıl ABD'den 9 milyar dolar yardım alan ülkenin başkentinde? 
          - Hımmm… Arapların sessizliğinin sebebini bulduk galiba. ABD, teşkilatı kurdurmuş, işi baştan bağlamış ve ipini de sıkı sıkıya ele almış! 
 
          Son bir not: Eski ABD Başkanı Ronald Reagan'ın şu sözlerini okuyunca dehşete kapılmamak ve olup bitenden ibret almamak mümkün mü? 
          - Reagan 1986'da Libya lideri Kaddafi'ye karşı diyor ki: Bu savaş, İsmail oğullarının (Arapların) son ferdini sahraya (çölün derinliklerine) sürünceye kadar devam edecektir... 
          Ve netice: 
          Zahida! Aç gözün, sahraya bak da ibret al!
          Şu direksiz kubbei semaya bak da ibret al! 
 
  Sefa Koyuncu BHD Haber - 23 Temmuz 2006