RAHŞAN HATUN KOMEDİSİ 
    	Rahşan Ecevit'in, "Cumhuriyet için el ele" turlarına başlamasıyla perde açıldı. 
    	Tuluat sanatçıları halk sahnesindeki yerini aldı. Peşrev başlar başlamaz, "cumhuriyetin gerçek sahibi" vatandaşın çehresinde buruk da olsa bir tebessümdür belirdi. 
    	-Eh! Ne de olsa ekranda cümbüş vardı. 
    	Biri diğerine, "Bunların cumhuriyet dediği, el ele dediği de ne?" diye sordu. 
    	Diğeri birine, "Koltuk lan" dedi; "Hani Kemal Sunal bir filmde koltuğu omuzlayıp götürmüştü ya!
    	Bunların cumhuriyeti o koltuk; Türkiye Cumhuriyeti ise bizim!" 
    	- Deme! 
    	- Dedim bile, dur da seyredelim hele! 
    	Sahnede önce "eksantrik af mimarı" Rahşan Hatun göründü.  Sonra "Başı örtülü okumak isteyen Suudî Arabistan'a gitsin" diyen Baba Süleyman arzı endâm eyledi.  Muhteşem ikili, kameralara "Cumhuriyeti kurtarmak için el ele" poz verdikten kelli söz alan, "Başı örtülü okumak isteyen Suudî Arabistan'a gitsin"ci   Süleyman Baba,
    	"Bütün hırlı - hırsız, ırz düşmanı, terörist, gaspçı, hortumcu ve kapkaççılara af"cı Rahşan Hatun'a dedi ki: 
    	- Eyi ettig de önce baa geldig. Binaenaley ben bu ittifak işine taraftarım. Arayış ihtiyaçtan doğar. Eee, Bülent Bey nasıl?" 
    	Ecevit'in ağlamaklı ağıtları 
    	- Bülent Ecevit, her ne kadar Rize'de buğday, Konya'da çay taban fiyatlarını açıklasa da komedyenden çok ağıtçıydı. Şiir diye yazdığı denemelerinde, derdine çare aramadığı köylüye ağıtlar yakıyordu. Bir kere gazeteciydi. Gazetecinin işi ise önce haberdi.
    	Gazeteci bir mağdura yardım etmek yerine, onun dramını fotoğraflayabilir, haber yapabilirse başarılı olurdu. Gazeteci Ecevit de Başbakan bile olsa, meslekten gelen alışkanlıkla, zor durumda olan halkı kurtarmak yerine, ağıt yakmayı, ağlayıcılar gibi dert yanmayı yeğledi. 
    	- Ecevit'in, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, kendisine Anayasa kitapçığı fırlatınca ilk işi ne oldu; hatırlayan var mı? 
    	- Hemen dışarıya çıkıp, ilk mektep talebesi gibi ağlayarak, Cumhurbaşkanı'nı vatandaşa şikâyet etmek! 
    	- Bu teşhisi ta olayın olduğu an koymuştum. Şimdi yazmak kısmet oldu. Ecevit o an kameralar karşısında, iki gözü iki çeşme, "Öğretmenim, arkadaşım yüzüme kalemini fırlattı" diye ağlayan ilköğretim öğrencisinden farksızdı. 
    	Daha sonra da bu ağlamaklı anılarını kitap haline getirdi. Evet o ünlü bir Karaoğlan'dı, ama sadece çizgi film kahramanı olarak kaldı. 
    	"Başı örtülü okumak isteyen Suudî Arabistan'a gitsin"ci   Süleyman Baba'nın has arkadaşıydı. Milletin oylarıyla parlamentoya giren Merve Kavakçı'yı TBMM'de baş örtülü görünce cinler tepesine üşüştü. Adeta bütün vücudu, gif animasyonuna dönüştü. Tikleri helezon yayı gibi gerilip gerilip atmaya, kendisi de zıpzıp topu gibi zıplamaya başladı. 
    	Eğer Bülent Ecevit, o gün halkçı davranıp da sükut etseydi, bugün Türkiye'nin baş örtüsü diye bir problemi olmazdı. 
    	Yılmaz'ın çenesi açılmış! 
    	Mesut Yılmaz bi konuşuyo, bi konuşuyo… 
    	Durdurabilene aşk olsun! 
    	Çenesi düşmüş; adeta makineli tüfek olmuş! 
    	Bu geveze hâliyle, Kanal Türk'te kendisiyle mülakat yapan gazetecileri bile şaşırttı. 
    	- Mesut Bey,  o kadar hızlı konuşuyorsunuz ki, size yetişemiyoruz, dediler. 
    	İktidardayken, konuştuğu zamanlar kekeme gibiydi; kelime aralarına reklam bile alınıyordu(!) 
    	Demek ki, siyaset dışı kalmak Yılmaz'a yaramış. 
    	- Sağlığı için bırakalım, siyaset dışı kalsın. 
    	Hele hele Yüce Divan yargıçları karşısında savunma yapmak, çenesini açmış. 
    	- Diksiyonuna faydası olacaksa bırakalım, biraz daha ifade versin… 
    	Eksantrik Rahşan Affı ile şartlı salıverilince de sevinç delisi olmuş. 
    	Neredeyse bir zil takıp oynamadığı kalmış. 
    	Ekranlara çıkıp, -iktidardayken düğümlediği- memleket meselelerine çözüm arıyor. 
    	- O asık suratıyla –güya iş yapacakmış pozlarında- yine ciddi ciddi konuşuyor. 
    	- Vatandaş da  buruk bir tebessümle bu komediyi sâkin sâkin seyrediyor. 
    	- Ve muhtemelen –içinden-, "Anlaşılan sen hâlâ dersini almamışsın" diyor. 
    	Yaz sıcağında berdul'acûz
    	- Rahşan Ecevit'in Cumhuriyet için el ele harekâtı, neden bana yaz sıcağında berdul'acûzu, yani kocakarı soğuklarını hatırlattı acaba? 
    	- Cumhuriyet nasıl korunur; lafla mı, ağıt yakarak mı, nutuk çekerek mi; yoksa çalışıp iş yaparak mı? 
    	- Korumak Rahşan acuzesine kaldıysa vay Cumhuriyetin hâline? 
    	- Bunlar Cumhuriyeti oyuncakçı dükkanı mı zannediyor? 
    	- Bir ellerimize küçük kağıt bayraklar alıp, dörderlekol sokağa dökülmediğimiz kaldı. 
    	- Cumhuriyetle problemi olan –sizden başka- kim? 
    	- Cumhuriyeti asıl bu komünist eskilerinden korumak lâzım! 
    	- Geriye dönüp bir baksınlar; Ecevit'in Türkiye'de hangi eseri var! 
    	-"Köy-kent" dediler, kentleri köye çevirdiler. Milleti açlığa, karanlığa, kuyruğa, karneye mahkûm ettiler; şahsen karne alanlardanım; Ecevit döneminde karanlıkta kalanlardanım. Bir kilo yemeklik yağ alabilmek için torpil arayanlardanım. Arabama benzin, evime ekmek alabilmek için kuyrukta hasta olanlardanım… 
    	- Rahşan Hatun bana, işte bütün bu sebeplerden berdul'acûzu hatırlatıyor olmalı. 
    	- Gerçi, kocakarı soğukları hakkında birçok söylenti var. Bunlardan biri; zamanında bir kocakarının yedi keçisi bu soğuklara dayanamamış ve ölmüş, bu soğuklara da bu yüzden bu isim verilmiş. Başka bir inanışa göre nisan gelince sıcağa kavuşup da Martla alay eden kocakarıya mart kızmış, Şubat'tan bir gün almış; soğuk ve fırtına geri gelmiş, kocakarı da küstahlığının cezasını bulmuş. Mart ayında havayı yeniden kışa çeviren bu güne "Kocakarı fırtınası" denmesinin sebebi bu imiş… 
    	- Bir İngilizce metinde, "March 11  Beginning of Berdel'acuz / Kocakarı soğukları Mart'ın 11'inde başlar diyor ve ekliyor: "Hag Cold Spells"; buradaki "hag" yaşlı çirkin kadın; "cold" soğuk, itici; spell, büyü, kötülük, ma'nâsına geliyor.   
    	- Son söz: Allahü teâlâ aziz milletimizi kötülerin şerrinden korusun! 
    	Sefa Koyuncu  BHD Haber - 29 Haziran 2006
  
		     ETİKETLER: 
            
             ağustos
            
             ocak
            
             teknoloji
            
             1994
            
             Üçüncü Yeni Nesil Akımı
            
             dil bilimi
            
             gelecek
            
             üçüncü yeni akımı
            
             filolog
            
             başyazısı
            
             muhâfazakar sanat
            
             üçüncü yeni
            
             muhafazakar
            
             Türkiye Gazetesi
            
             şair
            
             şiir
            
             sohbet
            
             gazetesi
            
             sanat
            
             edebiyat
            
             kültür
            
             sefa koyuncu
            
             yorum
            
             postası
            
             yazısı
            
             seydişehir
            
             gazetesindeki
            
             tarihli
            
             koyuncu
            
             sefa
            
             çenesi
            
             yaz
            
             sıcağında
            
             29
            
             türkiye
            
             gerilip
            
             cumhuriyetin
            
             eksantrik
            
             cumhurbaşkanı
            
             diye
            
             bile
            
             yılmaz
            
             mart
            
             önce
            
             ağlamaklı
            
             si
            
             komedi
            
             rahşan
            
             hatun
            
             Ecevit
            
             arabistan
            
             kocakarı
            
             cumhûriyet
            
             bir
            
             cumhuriyeti
            
             bülent
            
             okumak
            
             bütün
            
             
            
          