SPOR HİKAYELERİ

 SPOR HİKAYELERİ

          Spor yazılarının büyük bir okuyucu kitlesinin mevcudiyeti bir vakıa. Bu sebepledir ki günlük gazeteler birkaç sayfasını spora ayırıyor ve anlı şanlı spor yazarlarını kadrolarında bulundurmaya çalışıyorlar.
          Bir spor müsabakasını tribünlerden seyreden kişinin bile, kendi gözlemlerinin yanı sıra spor yazarlarının kritiklerini ilgi ve heyecanla okuduğu bilinen bir gerçektir.
           Ancak bu yazılar ne kadar da güzel olsalar, ömürleri ancak bir günlük gazete kadardır. Ali Sami Alkış gibi usta spor yazarlarının yazılarını spora (milli maçlar hariç) pek de meraklı olmadığım halde zevkle okuyorum. Okurken de düşünüyorum. Acaba bu yazılar genel anlamda edebiyata kazandırılamaz mı?
           Bu sorunun cevabını Sadık Söztutan’ın, Türkiye Gazetesi’nde yayınlamaya başladığı ‘’Spor Bir Hikayedir’’ sütunundaki kısa hikayelerde buldum. Bu hikayelerde her ne kadar ünlü birer yıldız olsalar da sonuçta birer insan olan sporcu ve spor adamlarının acıları, sevinçleri, duyguları, sevgileri, nefretleri, doğruları, yanlışları ele alınıyordu. Hem de çarpıcı bir edebi üslupla. Bu kısa hikayelerle spor camiası edebiyata taşınıyordu.
           Şiir, mizahi hikaye ve spor yazıları ile tanıdığımız Sadık Söztutan, kısa spor hikayelerinde vakıayı kısa cümlelerle ve bir kurgu ile sunuyor. Okurken sonucu önceden kestirmeniz zordur. Çünkü hiç beklenmedik bir sonuçla karşılaşıyorsunuz. Hikayeler damağınızda ve yüreğinizde (acı ya da tatlı) bir etki bırakıyor. Bazen tebessüm ediyor, bazen üzülüyor, bazen de gülüyorsunuz. Hayretten hayrete, düşüp şoka uğradığınız da oluyor.
           Söztutan, 175 kısa spor hikayesini 184 sayfalık ‘’ Ben Senin Yerinde Olsaydım Bunları Kitap Yapardım’’ adıyla bir kitap olarak yayınladı. Kitabına neden bu kadar uzun biri isim koyduğunu, kendisi ile yapılan bir mülakatta şöyle açıklıyor:
   ‘’Kitap isimleri genelde vurucu olur. Akılda kalsın diye kısa kelimelerle ifade edilir. Bizimki yedi kelimelik bir isim. Gazetede yayınladığımız hikayelerin, okuyucuları tarafından söylenmiş sözlerin tırnak içine alınmıştı. Ama şekil olarak niye derseniz?  Ünlü Fransız reklamcı Jack seguela’nın uzun isimli, bizim gelenek, görenek anlayışıma biraz çentik atan bir kelimenin de bulunduğu kitabı var. Sonuçta uzun isim. O zamanlar bu çizgi dışı isim hoşuma gitmişti!’’
           Kitabın dili ile ilgili olarak da şunları söylüyor:
        ‘’Bugünün insanına hitap ediyorsunuz ve ağırlıklı olarak sporla ilgilenen genç insanlar. Bu insanlara, Türkçe’nin o çok nefis kelimelerini çok cömertçe kullanamıyorsunuz. Çünkü, derdiniz var. Acaba anlaşılır mıyım, anlaşılmaz mıyım diye düşünüyorsunuz. Dolayısıyla yaşayan Türkçeyi mümkün mertebe tercih ediyorsunuz. Bu üç-beş satırlık hikayeleri yazarken de çok düşünüyorum. Zaman zaman maksadımı, derdimi anlatamaz mıyım, diye endişe ediyorum. Halkı kitap okumamakla suçlayabiliriz. İnsanın kitap okumaması ve televizyonda birkaç talk-şovcunun, VJ, DJ’in ağzından çıkan kelimelerle kendini anlatma acizliği, sıkıntısı sizin, benim, yazmaya çalışan bütün insanların karşısında duran bir öcü maalesef.’’
           Söztutan, sporun içinde kalarak hikaye yazmanın bir dezavantaj olduğundan söz ediyor ki, doğrudur. Ancak bu sınırlı alanın aktörlerinin en az bir sanat ve siyaset dünyası kadar ilgi çekici olduklarını unutmamak gerekir. Spor aleminin yıldızlarının sosyal ve psikolojik dünyaları çok kişi için merak konusudur. Sıradan insanlar arasından bir yıldız ortaya çıkarmaya çalışmaktansa yıldızların flu yönlerini aydınlatmak daha ilgi çekici olmalı.
           Apayrı bir alem olan spor dünyasına bir edebiyatçı hassasiyetle yaklaşarak çarpıcı hikayeleri edebiyatımıza kazandıran ve spor-edebiyat köprüsünde bir çığır Söztutan’ın kitabını ‘’zamanım yok’’ diyenlere tavsiye ederiz.

SEFA KOYUNCU