TÜRK-ENGLISH REMIX

TÜRK-ENGLISH REMIX

 

          Büyükelçi Bilal Şimşir Avustralya'nın Canberra şehrinden Türk Dil Kurumu'na (TDK) bir şikâyetnâme göndererek, Türkçe'nin bu ülkede yaşayan Türkler arasında "kuş diline" döndüğüne, günlük dilin İngilizcenin hegemonyasına girdiğine dikkat çekti.

          Gurbetçilerin yarı Türkçe yarı İngilizce konuşmalarına Avustralya'da yaşayan aydınların "Türkenglish" adını verdiğini belirten Şimşir, dili yozlaştıranlara "Ya İngilizce konuşalım ya Türkçe. Olur olmaz İngilizce kelimeler sokup dilimizi kirletmeyelim" diye seslendi.

          Milliyet Gazetesinden Erkan Yiğit'in haberine göre (27.01.1997), yaşayan Türkçeyi binlerce kilometre ötede dert edinen ve dil düşmanlarına savaş açan büyükelçi Şimşir, Avustralya'daki bütün Türkçe yayınları okuduğunu ve hayretler içinde kaldığını belirterek, üzüntüsünü "Vah benim güzel Türkçem, vah!" diye dile getirdi.

          Yazı ve konuşma dilini anlayabilmek için ya birilerine danıştığını ya da "Australian Oxford Dictionary", "The Dinkum Dictionary" gibi özel lügatları elinden düşürmediğini söyleyen büyükelçi, Avustralya'da konuşulan Türkçenin yüzde 50'sinin yakın gelecekte İngilizce olacağını ileri sürdü.

          Bir dil komisyonu kurulmasını, yayınlanan gazetelerde dil uzmanlarının görev almasını, dil gözcülerinin sürekli uyarılarla yozlaşmayı engellemeye çalışmasını öneren Şimşir şunları söyledi:

          "Türk toplumu iki değirmen taşı arasındadır. Ana dili Türkçeyle günlük konuşma dili İngilizce arasında kalmıştır. Elbette diller arasında bir alışveriş olacaktır, ama burada Türkçenin bozulması normal bir olgu değil, anormal bir gidiştir, zorlamadır. Türk, Türk'e İngilizce hava atmanın peşindedir."

          Gıda ve otomotiv başta olmak üzere çeşitli alanlarda verilen "Türkenglish" ilânların Türkçeyi tahrip ettiğini vurgulayan Şimşir şu örnekleri verdi: 

          "Taksit bizde, lay - bay bizde", "İndirim bizde, fiyat kırma bizde", "Her çeşit, her marka, her model oto body parçaları bulunur", "Elektronik tune-up yapılır", "Motor ayarı", "Acil hot line'ımız vardır", "Acil telefon", "Hem fabrikadan hem shoptan satış yapılır", "İki pizza alana bir büyük şişe drink bedava."

          Canberra'da durum bu da, Türkiye'de bundan farklı mı? Sadece büyük şehirlerde değil, köy ve kasabalarda bile etrafa dikkatlice bir göz attığınızda "Turkenglish remix" örneklerine rastlamanız artık sıradan hâle gelmiştir.

          Ayrıca, TDK'nın, Bilal Şimşir'in şikâyetnâmesine kayıtsız kaldığı da söylenemez. Şu farkla ki, TDK, "duyarlılığını" Şimşir gibi Türkçenin bozulmasına karşı çıkanlardan tarafa değil de "Türkenglish"çilerden yana göstermekte, bu melez kelimelerden sivrilip yaygınlaşma cür'etini gösterenleri "okeyleyerek" 'Güncel Türkçe Sözlük'e almaktadır.

 

          Türkçe bilmeyen mütercimler!

          Bu arada, hafif.org'a düşen "ikonoklast" rumuzlu ve "çeviri kokuyor" başlıklı bir şikâyetnâmede ise uydurukçayla kitap tercüme edenler yerden yere vuruluyor:

          "Fransız psikanalist Felix Guattari'nin "üç ekoloji" adlı makalesinin ingilizce tercümesini bulamayınca mecbûren Türkçe çevirisini aldım. Mecbûren diyorum, evet, Türk çevirmenleri yüzünden anadilimde kitap okuma hakkımdan mahrum kalıyorum. Ali Akay isimli zât-ı muhteremin çevirisi var elimde (Hil Yayın, 1990), ya da çeviremeyişi diyelim.

          Amcam Fransızca biliyor mu emin değilim ama Türkçe bilmediğinden eminim. Guattari gibi kendine özgü kavramları olan bir yazarı, felsefî kavramlar sözlüğü oturmamış (yerinden oynatılmış) bir dile çevirmek zor ama imkânsız değil.

          Türkçe özürlü kişiler, hemen Türkçe'nin yetersizliği mâzeretine sarılırlar. Guattari'nin İngilizceye çevrilmiş başka makâleleri var elimde, Ali Akay'ın Türkçesinden daha anlaşılır olduğu kesin. Söz konusu "Türkçe" çeviride "flağrasyon" gibi (hem de yumuşak g ile) masmedya, "totalizan kısırlık" gibi akla hayale gelmeyecek ölçüde abuk sabuk kelimeler ve tamlamalar, köksap (rhizome karşılığıymış – botanikteki karşılığı bu olabilir ama Guattari botanikçi değil.), tezgensel (katalitik demekmiş), erkekyandaşlığı (machismo mu, ataerkillik mi hangisinin karşılığı olduğu meçhûl), yersizyurtsuzlaşma gibi sözde öztürkçeleştirmeler...

          Bu "öztürkçecilik" de bir başka kanayan yaramızdır. Dil bir insan topluluğunun iletişim aracıdır, her aklına esenin masa başında uyduracağı bir sesler dizisi değil. Yersizyurtsuzlaşma kelimesini ele alalım: "deterritorialization" karşılığıymış- saçma, bir bölge veya ülkeye âit olmaktan çıkmak, basitçe yaygınlaşmak demek dururken, kel alâka bir anlam çağrıştıran (zorunlu göç gibi) bir kelime uydurmak niye? (gerçi Guattari de bu kelimeyi çok seviyor ve türlü çeşitli anlamda kullanıyor. O da ayrı bir gıcıklıktır.)

          Ey türkçe bilmeyen tüm çeviremeyenler, yersizyurtsuz kalın inşaallah! Ey kendim, madem iyi kötü bir dil biliyorsun bir daha çeviri kitap alma inşallah!"

          Yılların ihmâli değil, bilakis kasıtlı olarak ortaya çıkarılan bu ülkeler ve kıtalararası dil problemimize zâten evrensel olduğunu iddia eden müzik piyasası kayıtsız kalırmı? Dj Sinan da "Mustafa Sandal - Aya Benzer & Moonlight (TürkEnglish Duet Dance Remix)" şeklindeki tanıtımıyla dil yaramıza tuz biber ekmekten geri kalmıyor.

 

          Uygulanamayan örnek bir karar!

          Bu arada, "Gönen ve Kırşehir belediye meclisleri halktan ve lise edebiyat kolu öğrencilerinden gelen tepkiler üzerine, yabancı isimli iş yerlerine karşı çalışma başlattı. İş yeri isimlerinin değiştirilmesi için komisyonlar kurulurken, yabancı isimli yeni iş yerlerine ruhsat verilmemesi kararlaştırıldı" amma, 1997 tarihli bu örnek kararın, aynı kararlılıkla uygulandığına dair müjdeli bir haberi maalesef alamadık!

         

          Ne diyelim:

          Dikkat çekmeye çalıştığımız bütün bu trajikomik vakıalar, TBMM'li, MEB'li, TDK'lı ve YÖK'lülerin kulak zarlarında çınlasın, vınlasın, yankılansın! 

 

Sefa KOYUNCU - BHD Haber I 2006