TÜRKÇE VE TBMM

TÜRKÇE VE TBMM 
 
           Son günlerde, Türkçemizin içine düşürüldüğü bataklıktan çıkarılmasına dair iki önemli teşebbüs oldu. Bunlardan birincisi Genelkurmay Başkanı            Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın orduya verdiği "Asker, Türkçe'yi düzgün kullan!" talimatı, ikincisi de Türkiye Büyük Millet Meclisinin,  Türkçe'deki bozulma ve yabancılaşmayı araştırmak için komisyon kurması.
           - Her ikisi de en üst seviyede ve gâyet yerinde teşebbüsler.
           - Görünüşte muhteşem ancak, ne yazık ki faydasız!
           - Çünkü her iki teşebbüste de hastalık iyi teşhis edilememiş!
           - Derine, temeldeki bozulmaya inilememiş; buz dağının yüzeyinde dolaşılıyor.
           Şimdi bu iddiamızı biraz açalım: 
           Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, bir genelge yayınlayarak, TSK personelinden, Türkçeyi düzgün kullanmasını, Türkçe karşılığı varken yabancı kelimelerin kullanılmamasını istedi. Denetim Başkanlığının da düzenli olarak yaptığı denetim çalışması sırasında personeli dil sınavından geçirmesini isteyen Büyükanıt, birliklere gönderdiği emirde, özellikle genç personelin Türkçeyi düzgün kullanmalarını istedi ve yüzbaşı, üsteğmen, teğmen ve astsubaylarla uzman çavuşların Türkçe testine tabi tutulmaları talimatını verdi.
           Basından öğrendiğimiz kadarıyla genelgenin özü bu ise burada Türkçedeki bozulmayla ilgili teşhise yönelik bir cümle var: 
           "Türkçe karşılığı varken yabancı kelimelerin kullanılmaması."
           - Bu yeterli mi; yani Türkçe'nin bütün meselesi "Türkçe karşılığı varken yabancı kelimelerin kullanılmamasından" ibaret mi? 
           - Elbette ki hayır!
           - Ayrıca hangi kelime Türkçe; bunun akademik tespiti yapılmış, Türkçe kelimelerin envanteri, etimolojisi çıkarılmış mı?
 
           Gelelim TBMM'ye:
           Türkçe'nin bozulma ve yabancılaşmasına ilişkin Meclis Araştırması açılması TBMM Genel Kurulunda kabul edildi. Konuyla ilgili oluşturulacak Meclis Araştırma Komisyonu üç ay süreyle görev yapacak. Bakalım, AK Parti İstanbul Milletvekili Ekrem Erdem ile 106 milletvekilinin verdiği Meclis Araştırma Önergesinde, Türkçedeki bozulmanın teşhis ve tedavisine yönelik neler var?        
Orada da, Türkçe kelimeler yerine yabancı kelime kullanılmasından, yabancı kelimelere Türkçe ekler getirilerek yeni kelimeler türetilmesinden, ticari kaygılarla iş yerlerine yabancı adlar verilmesinden şikâyet var.
           Bir de kavram kargaşasından söz ediliyor ki, bu doğrudan dili ilgilendirmez. Kavram kargaşası daha çok hukuk ve sosyolojinin konusudur. Bu da gösteriyor ki, Türkçedeki bozulmanın temel sebeplerine TBMM'de de inilememiş. Bu, üç ay süreyle görev yapacak komisyon ne yaparsa faydalı bir neticeye ulaşır; şimdi ona, yani çözüm tekliflerine geliyorum:
 
           Devrik cümleyi engelleyin! 
           Türkçe düz yazının temeli düzgün, yani kurallı cümledir. Türk dilinin en belirgin ve en temel vasfı, cümle kuruluşunda "özne + tümleç + yüklem" sıralamasına titizlikle uyulmasıdır. Bu temel özelliği kaybolduğu zaman ortada Türkçe diye bir dil kalmaz.
           Türk dili kalmayınca, Türk milleti de yok olur. Türkçe'nin yok olmasını önlemek için yapılacak en öncelikli iş, öznesi başta, yüklemi sonda cümle kuruluşunun, yazı ve konuşma diline hâkimiyetini sağlamaktır.
           Türkçe, binlerce yıldır birçok dilden yabancı kelime almış ama bu kurallı cümle özelliğinin korunması sayesinde ayakta kalmıştır. Bugün de bu temel yapı özelliğinin korunması halinde yıkılmayacak, yabancı kelimeler vız gelip tırıs gidecektir.
           Türkçe'nin en temel özelliği olan kurallı cümleyi Soğuk Savaş döneminde yıkmayı hedefleyen Moskova'dır ve maşa olarak da Nazım Hikmet'i kullanmıştır. Şizofren Batı hayranı Nurullah Ataç ile şizofren Komünist Rusya hayranı Nazım Hikmet'in başlattığı devrik cümle akımı  Türkçe'nin canına okumuştur.
           Ataç ve Nazım Hikmet'in kurallı Türk cümlesini yıkıp,Türkü ve Türkçe'yi yok etmek için planlı ve programlı bir çalışma içinde olduklarını anlamak için, Prof. Dr. Ömer Demircan'ın  http://www.turkdilidergisi.com/106/demircan.htm adresindeki makalesini dikkatlice okumak yeterlidir.
           Bu makalede Nazım Hikmet'in "Şiirin ayrı dili, nesrin ayrı dili vardır diye bir şey kabul etmiyorum. Bundan dolayı şiirde yapılan denemeleri, hikâye dilinde, roman dilinde de yapabiliriz. Bütün iş dilin tazeliğindedir. Taze gıcır gıcır bir dil kullanacağız. Bunun için de bir yandan taze,canlı sözler, bir yandan da taze, canlı cümle kuruluşları bulacağız. 
           (Sürekli Marksist-Leninist-Brejnevist devrim) 
           Kısaca söylemek lâzım gelirse, sözlerle, cümle kuruluşlarıyla münasebetimiz pasif değil, aktif bir münasebet olacak. Yalnız konuştuğumuz dili yazmayacağız, konuşmamızı esas olarak alacağız fakat bu temelin üstüne biz yeniden bir dil kuracağız. Nasıl, sanat eseri tabiatın, cemiyetteki hadiselerin, insanın sadece bir kopyası değilse, dil de öyle, sadece bir kopya olmayacak.
           Ağzımıza geleni yazma-yacağız. Yazılması gerekeni yazacağız. Gerektiği gibi yani anlattığımız hadiseye en uygun şekilde yazacağız. ...bence esas mesele üslubumuzdaki buluşçuluğumuzdur." dediği kaydedilmekte ve   "Yalnız konuştuğumuz dili yazmayacağız, konuşmamızı esas olarak alacağız fakat bu temelin üstüne biz yeniden bir dil kuracağız" görüşünü Nazım, daha 1929 yılından başlayarak uygulamış görünüyor" denilmekte, örnekler verilmektedir.         
           - İşte Türkçenin bugünkü acıklı durumu Nazım Hikmet ve Nurullah Ataç'ın başlattığı devrik cümlenin kabul görmesi, yaygınlaşması, Millî Eğitim ve üniversiteler dahil her alana girmesinden kaynaklanmaktadır.
           - Tekrar ediyorum ki, bir dili yıkan, o dile yabancı kelime girmesi değil, dili ayakta tutan temel yapı özelliklerini yitirmesidir. Türkçe cümlenin en temel özelliği ise "özne + tümleç + yüklem" sıralamasıdır. Düz yazıda yüklem, yani fiil başta cümle kurulduğu takdirde, kelimeler Türkçe bile olsa, o dil artık Türkçe değildir.
           Neticede, TBMM Türk Dili Araştırma Komisyonu, devrik cümlenin ve yabancı dil kalıplarının kullanılmasını önleyecek tedbiler alınmasını, Türkçe'de kökü bulunmayan kelimeler uydurulmamasını ve resmî bir Türk Dil Akademisi kurulmasını sağlarsa önemli bir hizmet yapmış olur.
           - Ya, dile yabancı kelime girmesi meselesi ne olacak?
           - Bunu anlamak için önce şu suale cevap vermek gerekir:
           - Dünyada, diline yabancı kelime girişini engelleyebilen millet var mı?
           - Yok! Çünkü bu zor hatta imkânsız denilebilecek bir iş. Ancak her millet dilinin temel özelliğini, yani cümle yapısını bozmadığı sürece yabancı kelime girişinden etkilenmiyor.
           - Türkçe'de yaşanan kaos da, cümlenin devrilmesi hatta tepetaklak edilmesinden kaynaklanıyor. 
           - Cümle yapısındaki "Özne + tümleç + yüklem" sıralamasını koruduğu sürece Türkçe, asırlardır olduğu gibi yabancı kelime girişinden  etkilenmeyecek ve ayakta kalmaya devam edecektir.  
 
Sefa Koyuncu  BHD Haber  -17.02.2017