TÜRKÇEMİZ ERİYOR

KÜLTÜREL BOYUT I Türkçemiz Eriyor

 

           Osmanlı Türkçesi’ni, Türkçe-Arapça ve Farsça’dan müteşekkil bir lisan olarak değerlendirenleri bugünkü Türkçe için ne diyorlar acaba? Zira, geçen yüzyılın başlarında Fransızca’nın , daha sonra da yoğun olarak İngilizce’nin istilasına uğrayan Türkçemiz, gün geçtikçe eriyor.

           Batı kültür hegemonyasının kucağına atılan bir toplum olarak, yüz yıl önce dilimizde başlatılan tasfiye hareketleri bugün yaşadığımız acıklı tabloyu ortaya çıkarmıştır. Bin yılı aşkın bir mazisi olan kültürün temel taşlarını yerinden söküp atarsanız, elbette ki lisan erimeye ve yabancı kültürler tarafından istila edilmeye başlar. Dilden atılan kelimelerin yerine konulmaya çalışılan yeni kelimeler de bu istilaya karşı koyacak güçte olamadıkları için, ilk hücumda nöbet yerlerini hemen terk ederek mesuliyet alanlarını müstevlilere bırakırlar.

           Bugün farkında olsak da olmasak da, pek çok İngilizce terim ve kelime dilimize girmiş durumdadır. Hatta deyim yerinde ise günlük hayatta İngilizce dinler ve konuşur hale geldik de olayın vehametinin farkında bile değiliz. ‘’Klip çekimlerine start veriliyor, Brunch’lı kokteyllere gidiliyor, The Best of … albümler piyasaya çıkıyor, cd playerler dvd’de çalınıyor. Yine chat yapıyoruz, bilgisayar kilitlenince restart’lıyoruz, mailbox’da yeni maillere bakıyor, mouse ile klikliyoruz. Tabii bu arada konsantrasyonumuzu bozmadan depoyu ve morelleri fullemeyi unutmuyoruz. Canımız sıkıldıkça zap’lıyor, reytingimiz düşünce imajmaker’ımız devreye giriyor, primetime’a reklam veriyoruz. Olayın background’unu bilmeden konuşan adama sinirleniyor, talk shov’lardaki irrite edici diyaloglara kızıyoruz. Realiti shov’lardaki agresiv tavırlara kızıyoruz. Stand up’çılarla eğleniyoruz.

           Özellikle TV kanallarının ve basının, ama bilen bilmeyen herkesin kullandığı İngilizce kelimelerden birkaçı daha:

           Blue Jean, millenium, High Life, Klas Magazin, star life, Top secret, top 10, First Class, Magazine Forever, Clip 2000, Televole, Sporazzi, Paparazzi; Reklamlarda Dokunmatik, anti-leke, eko-paket.. Borsada; trend endeks, seans, spekülasyon, maniplasyon.. Tıpda; by-pass, check-up.. Ekonomide; prezentabl, marketing, manager, human resources, financial…’’

           Tabiidir ki, İngilizceden dilimize giren kelimeler bu kadarla sınırlı değil. Verdiğimiz örnekler, özellikle televizyonla günlük hayatımıza giren ve yoğunbir şekilde kullanılan kelime ve deyimlerdir. Şehrimizin ana caddelerine çıktığımızda İngilizce kelimelerle yazılmış tabelalara bakarak kültür hegoemonyasının bir başka boyutuna şahit oluyoruz. Ne yazık ki, dilimizin göz göre göre eriyişine dur diyecek bir merci de ortalarda görünmüyor.

           Avrupa Birliği’ne girmeye hazırlandığımız bu dönemde her Türk, kültür dil gibi din ve tarih gibi, varlık sebebi olan meseleler üzerinde hassasiyetle durmak zorundadır. Bu her Türkün meselesidir. İngilizce deyim ve kelimeler yerine azimle, ısrarla, inatla Türkçelerini kullanmaya çalışmalıyız.

 

SEFA KOYUNCU I 16.03.2000 - YENİ MERAM GAZETESİ